Bu blog, mezarlık kenarlarından topladığım kişisel zırvalardan ve damarlarımda pervasızca gezinen yüksek miktardaki nikotin etkisiyle kendimi konuşturduğum yazılar demetinden oluşuyor. Vermiş olduğum geçici rahat(sız)lıktan dolayı özür dilerim.
25 Ağustos 2012 Cumartesi
VUSLAT (ÖYKÜ:1)
Bu kez rüya değildi işte. Sıcacık nefesin, yüreğimi titretecek kadar yakındı bana. Gözlerinin maviliği, uçsuz bucaksız okyanusları andırırken gördüklerimin yanılsama olduğunu da kabul edemezdim. Hele de seni gördüğüm anda ilk günümüzde olduğu gibi kalbimin aynı telaşla attığını hissettikten sonra senin dışında, gerçekliğinin dışında hiçbir yalana boyun eğemezdim.
Neredeydin şimdiye kadar? Yokluğunu hayalinle inkar etmeye çalışırken nasılsın diye soranlara pervasızca iyiyim diyebiliyordum. Oysa iyi değildim işte! Bağlamıştım kendimi sana gizliden gizliye. Bilmeden, ince ama sağlam bağlarla. Senin bir yerlerde, şehre uzak küçük evlerin birinde olduğunu, arasıra da olsa beni düşündüğünü de bilmesem bir anlamı kalmazdı yaşamanın. Korkuyordum yine de. Gecenin bir vakti uykumu bölen sessizlikten, şehrin öteki yakasında, buralarda da hayat var dermişçesine yanıp sönen ışıklardan, her ne kadar sıkı kapatsam da yine pencereden sızıp da perdeyi dalgalandıran rüzgardan özellikle de sensizlikten, hep sensiz kalmaktan.
Neyse lafı uzatmayayım. Sensizlik, sessizlikle eşdeğer bunu bil yeter. Yalanları, aldatıcı hayalleri bir kenara bırakmalı değil mi? Şimdi sen varsın. Senin dışında hiçbir şey yok. Hiçbir şeyin olduğu yerde sen yoksun. Hiçbir şeyin olmadığı yerde varsın sen. Saçmalıyorum galiba. Kendinden mahrum bıraktığın anlara sayarsın bunları da.
Epeydir birşey yapmadım seni düşünmenin dışında. İçimde yarattığım sen ile beraberdim yalnız. Gündüzleri de pek birşey yapmazdım. Evimizin önündeki kar yığınlarını temizlerdim bazen. Ellerim kıpkırmızı, buz keserdi. Güzelliğinden bahsettiğimde yüzünde beliren kırmızılığa benzediğinden midir bilmem hoşuma giderdi.
Off! Sanırım uzattım yine. Yalnızlık zamanlarımda azar azar kazandıklarımı da hovardaca önüne sermek işime geliyor sanırım. Ama susacağım bundan sonra. Sen konuş, güzelliğin konuşsun. Gel yanıma, uzat ellerini bana...
Kapı açıldı... Yıllardır yalnız yaşayan adama yaptığı yemeklerden getirmeyi kendine vazife edinmiş komşu kadın içeri girdi. Yaşlı adamın her zamanki yerinde kıpırdamadan duruşuna şaşırmıştı. Defalarca seslenmesine rağmen yanıt alamayınca ne olduğunu anlayıp son bir defa yoklamak için ona yanaştığında hiçbir canlılık belirtisi göstermemesine rağmen yüzündeki belirsiz tebessümden ve ellerinin hala sıcacık oluşundan korkmuştu...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder